Tasavvufi Şiirler (Mystical Poems)
Muhyiddin Arabi (k.s.) "Arzuların Tercümanı" Eserinden Seçmeler
Ah! yok oluyorum!
Aşk ve şevk
Beni yiyip tüketiyor
Ona kavuşuyorum
Gene de iyileşemiyorum
Ondan ayrı olsam da ona kavuşsam da
Gene de şevkim bitmiyor
Ona kavuşunca
Hiç ummadığım şeyler geliyor karşıma
Demek ki bir başka dertmiş
Aşkta şifa bulmakta
Ben öyle birini görüyorum ki karşımda
Her karşılaştığımızda
Güzelliği tazeliği ve görkemi
Artıyor da artıyor
Haddinden de fazla
Demek ki aşktan ve vecdden kurtuluş yok
Aşkla daim hemdem olmak gerek
Alnımızda yazılı bir nizama göre
Artıp duruyor güzellik
Ey vâdîdeki Bân ağaçları
Ey Bağdat’ın ağaçlan nehrin kıyısındaki
Sallanan dallarda hüzünlü hüzünlü öten bir güvercin
Seni hatırlattı bana acılara boğdu beni
Böyle kederleri ötüşleri
Hatırlatıyor bana meclisteki o hanımefendinin terennümlerini
Ne zaman akort etse o güzel üç telli müzik âletini
Bir daha anmazsın el-Hâdî’nin kardeşini
Yükselse müziğin perdeleri duyulsa nağmeleri ezgileri
Deve çobanı Enceşe’nin ne hükmü kalır ki
Zü’l-Hasamât’a yemin ediyorum
Sonra Sindâd’a yemin ediyorum
Birden âşık oldum ben Selmâ’ya
Ecyâd’da oturan o güzeller güzeline
Hayır hayır yanlış söyledim o Ecyâd’da değil
Canınım içinde gönlümün en gizli yerinde
Güzellik bile şaşkına dönmüş görünce onun güzelliğini
Misk Amber ve Safran kokusu ondan yayılmış sarmış evrenin çiçeklerini
"Ah bir bilseydim, ah bir bilseydim onları
Hangi kalbe sahipler, acaba biliyorlar mı?
Ah gönlüm bir bilseydi, bir bilseydi
Hangi yollara düştüler, nasıl aştılar dağları
Sen sağ salim mi görüyorsun onları?
Ya da helak olmuş, yok olmuş gibi mi onları?
Hayrete düştüler aşıklar, geçtiler kendilerinden
Aşk içinde yanıp yıkıldılar, şaşırdılar yolları"
Ayrılış günü yüklemediler bir şey
Alaca tüylü develere
En son o ayrıldı
Haykırdım tutamadım kendimi
Uzaklara gitme diye
Ey benim iki gözüm, canım
Kesib'e mutlaka uğra
Yönel Lâ'lâ tepesine doğru
Ve Yelemlem sularını ara
çünkü en iyi bildiklerin yaşıyorlar orada
Orucumu, Haccımı, Umrelerimi, Bayramlarımı, her şeyimi
Feda ettim ben onlara..
Unutamam hiçbir zaman ne Mina'daki
Ne Muhassab'daki o güzel günlerimizi
Ne zemzemde içtiğimiz suları
Ne de konuştuğumuz o tatlı sözleri
Onların Muhassab'ı benim kalbim şimdi
Ey develerin sürücüsü!
Eğer uğrarsan bir gün Hacir'e
Durdur hayvanları biraz
Bir selam ver
çünkü öyle özlemişler ki seni
Dönmüşler çılgına
Da'd'ı, Rebab'ı ve Zeyneb'i bağır orda
Hind'i, Selmâ'yı ve Lübna'yı
Bağır ve dinle aynı anda..
Umutla bekleyiş de gitti, sabır da gitti
çünkü onlar gittiler
gittiler..
Oysa ki onlar kalbimin en gizli yerine yerleşmiştiler
Yağmur damlaları ince ince iniyor bulutların arasından
Tıpkı sevgilisinden ayrıldığı için üzgün bir aşığın gözyaşları gibi
Senden lütuf ve ihsan isteyen herkese bereket yağmuru yağıyor
şimşeklerin çakıyor ama
Bana bir damla yağmur yağmıyor
Doğuda gördü şimşeğin parladığını ve özledi doğuyu
Benim derdim şimşekle ve şimşeğin parıltısıyla
işim yok, ilgim yok
Ne mekanla ne yerle ne zamanla
Sabâ rüzgarı onlardan bir söz fısıldadı kulağıma
çılgınca düşüncelerden, vecdimden, hüznümden, kederimden söz
etti bana...
Dedi ki;
"Sevdiğin göğüs kemiklerinin arasındadır
nefeslerin onu bir o yana, bir bu yana atmaktadır"
Bir zamanlar onların oturduğu yerlerde dur
Ağla şimdi bu harabelere
Hani nerde sevenleri, sevilenleri
Hani nerde alaca tüylü develeri
Gel de bir bak, nasıl geçip gidiyor çölde akşamın buğuları
Tıpkı serap içindeki bahçeler gibi görürsün onları
Anam babam feda olsun onun yoluna
Kurban olayım Allah'tan gelen en güzel ceylana
ki şu an gezinmekte göğüs kafesimin derinliklerinde
Güven ve huzur içinde
Ey dostlarım tutun burada bağlayın beni
Bir kez göreyim dünya gözüyle o sevgilinin evini
Rüzgarlar savruluyor şimdi dört bir yanda geceleri
Tavaf ediyor güzel kızlar, cinler, melekler
Dillerinde Allah isimleri..
Anlatın bana öyküsünü durmayın
Hind'in ve Lübna'nın, Selmâ'nın, Süleymân'ın, Zeyneb'in
ve İnan'ın
Sonra Hacir'den Zelud'dan bir haber getirin bana
O ceylanların otlağından
Tahmed'in taşlı ve sert topraklarına doğru çevir yönünü
Ordadır taptaze filizler, dallar, ıslak çayırlar
Orda gösterirler sana ani parıltılarını şimşekler
Sabah akşam hiç durmadan bulutlar
işte o diyardan geçerler..
Saba rüzgarı anlatıyor gençlik günlerimizi
Hacir'de, Mina'da, Kûba'da geçen günlerimizi
Kum tepelerinde ve otlakların yanında, dere boylarında,
Lâ'lâ tepesinde
Ki ceylanlar gelirdi oraya..
sakın şaşırma
Bu güzelliklere çılgınca aşık bu ihtiyara
Ne zaman bir kumru ötse
Hemen sevgilisini hatırlayana
Sevinçlere boğulup kendinden geçene
Yok olana...
El-Useyl'de, en-Naka'da yalnız başıma bıraktılar beni
Gözyaşları içine boğuldum, yandım, yakıldım
Ayrılacak diye korkusundan öldüğüm sevgili uğruna
Feda olsun anam babam
Hele dönüp bir baksana
Kurmuşlar çadırlarını vadinin sağında
Ey vadi
Allah aşkına
Ne güzel şeyler taşıyorsun bağrında
Ne güzel insanlar toplamışsın
Onlar benim sesim soluğum canım ciğerim
Onlar benim canımın içi, ciğerimin paresi
Eğer ölmezsem aşkımdan Hacir'de, Sel'ı'da, Ecyad'da
istemem yok olsun
Böyle aşk, böyle sevda...
Ne zemzemde içtiğimiz suları
Ne de konuştuğumuz o tatlı sözleri
Onların Muhassab'ı benim kalbim şimdi
Ey develerin sürücüsü!
Eğer uğrarsan bir gün Hacir'e
Durdur hayvanları biraz
Bir selam ver
“Ne zaman ansam ben onun anılarını
Ne zaman ansam evini, yurdunu ve geride bıraktıklarını
“Hu” dediysem “Ya” dediysem, ya da “Hüve” dediysem ya da
bunların çoğulu
“Ha” dediysem “Ya” dediysem “Ela” dediysem
“Emma” Dediysem
Ne geldiyse dilime hepsinde onu söyledim onu (…)
Yollardan, akik taşlarından (söz ettiysem) tertemiz
Ya da dağlardan, hayallerden, yankılardan ya da kumlardan
Ya da samimi dostlardan, göçlerden, sazlıklardan, geçitlerden
Ya da verimli topraklardan ve yüklerden
Ökçeleri üstünde kıvrak kıvrak yürüyen zarif kadınlardan
Ay gibi doğan, güneş gibi parlayan alyanaklı kızlardan
Her ne zaman onun adının geçtiği yerleri andıysam
Ya da benzer şeyler andıysam hep o söz konusudur eğer anlarsan
Nice sırlar var bunda nice nurlar var pırıl pırıl parlayan
Ne yüce sırlardır bunlar Gök kervanlarınca ona taşınan
Benim gönlüm için ya da gönlü olanlar için
Tıpkı benimki gibi bilginlik ve bilgelik şartlarına sahip olanlar için
Bu bir sıfattır; öyle kudsi ve öyle ulvi ki Sıdk’ımdan dolayı
gösteriyor derecemi
Öyleyse ey okuyucu, zahirine bakıp da sakın aldanma
Zorla kendini; çalış çok, batını ara, sırları yakala”
Muhyiddin Arabi (k.s.) (1165 – 1240)
Kaynak Kitap:
Arzuların Tercümanı / İbn Arabî
Türkçesi : Mahmut Kanık
İz Yayıncılık, İstanbul, 1991
"Tercümanü'l Eşvak ( Arzuların Tercümanı)", İbn Arabi'nin tamamı şiirden oluşan iki kitabından birisidir. Çoğunu gazellerin oluşturduğu 61 şiir (582 beyit) ihtiva eder.Bunlar, üstadın 1202-1214 yılları arasında Mekke'de yazmaya başlayıp Mekke'de bitirdiği, günümüz platonik ve sembolik şiirlerine benzer, ilahi aşk temalı şiirlerdir. Bu şiirlerin ilham kaynağı, İbn Arabi'nin Mekke'de hadis ve kelam dersleri aldığı hocasının kızı olan Nizam Ayn es-Şems'tir. İbn Arabi, mısralarında bu ilim sahibi, güzel ve manevi yönü kuvvetli genç kıza olan duygularını ifade etmiştir.
İbn Arabi'nin diğer şiir kitabı olan divanı, 10.450 beyitten oluşmuştur. Ayrıca Fütuhat-ı Mekkiyye'de yer alan kendisine ait beyit sayısı 3313 olarak saptanmıştır. Bu durumda İbn Arabi'nin bütün şiirleri 14.345 beyit kadardır. Bunlar içinde Tercümanü'l Eşvak'taki gazellerin, yukarıda belirttiğimiz gibi özel bir yeri bulunmaktadır.